Türk edebiyatının tanınmış yazarlarından Ayla KUTLU, Osmaniye Eski Valisi İsa KÜÇÜK’ün uzun araştırmaları sonucu kaleme aldığı (Arkeoloji ve Sanat Yayınları arasında çıkan) HALET ABLA DESTANI isimli eseri ile ilgili olarak bir değerlendirme yaptı.Yazar KUTLU’nun bu konudaki yorumu şöyle:
Destan yazmak zor iş. Bu savımın ardında yaşanmışlık var. Kadın için yazılmış ilk destan olan KADIN DESTANI’nın yazılım süreci tamı tamına dört çalışkan yılımı almıştı. Bu eserimin üstünden tam yirmi yıl geçti. Elimde gerçek bir destan olan bir yaşam serencamı var şimdi. Müthiş bir şey. Adı HALET ABLA DESTANI. Eserin adının esinini veren ise, bu destanın öznesi olan kişidir: Halet Çambel’in kendisi :
Yazar, Osmaniye Valisidir. Kadirli ilçesinde yaptırılan ilköğretim okuluna “Profesör Dr.Halet Çambel İlköğretim Okulu,” adı verilir. Okulun açılış töreninde Halet Çambel valiye şu öneriyi yapar “ Vali bey bu şekliyle okulun adı çok uzun oldu. Kadirli’de tanındığım şekliyle – Halet Abla – desek, nasıl olurdu ?”
Vali o an bu soruya cevap veremez… Kitabının sunuş yazısında belirttiği gibi, cevabını bulmak uzun zamanını alır. Bu cevabı, 252 sayfalık HALET ABLA DESTANI adlı kitapla etkili bir destan biçiminde oluşturacaktır.
Yaşanmışlık, bilgi, özveri, sosyal çevre ile iletişim, aydın kimliğine her anlamda sahip çıkma, en sonunda, bireysel başarının toplumsal gelişmeye yol açması gibi pek çok olumlu faktörü bu güzelim metinde buluyoruz. Anlatı, insana umutlar saçarak sonlanıyor. Bu kadar mı, hayır. Yaşamın özele ve toplumsala yönelik bütün kapıları açılıyor, Halet Çambel’in asal kimliğinin çözümlenmesi örnek olaylarla sürüp gidiyor.
Destanların birincil özelliği kahramanlıkları anlatan metinler olmasıdır. Bu nedenle, onun yaşadığı değerlerle yaşamak kahramanlıktır. Bunun ilk adımı ise, olumsuzluklardan yılmaksızın, ateşe atlar gibi gözünü karartmak ve değişimi gerçekleştirme yoluna bilinçli olarak düşmektir. Halet Çambel’in yiğitliği, yok olma yolundaki bir insanlık mirasını kurtarıp ayağa kaldırmak ve onu yeni kuşaklara sağlam koşullarda sunmak amacından doğuyordu. Bunu gerçekleştirebilmek için, olanakların çok zorlanması ve mevsimler boyunca çaba harcanması gerekiyordu.
Bu uğurda 30 yaşından başlayarak tüm yaşamını yani altmış yılını akıtacaktı. Acılar, özlemler çekecekti., engellenecekti. Bin bir zorlukla karşılaşacaktı. Dedikodusu yapılacaktı. Eşinden, dostlarından, alıştığı yaşamdan, çok farklı bir yaşam sürdürecekti. Damgasını vuracağı başlangıç noktası buydu. Bu koşullar, başlangıçtı yalnızca. İnsan kendisini ben olarak değil, adanmış bir bilinç ve irade olarak kabullenmişse, amacını gerçekleştirmek için, insan gücünden fazlasını harcamışsa, gerçek bir kahramandır. “ Toplum önderliği” kavram olarak ortada yokken toplumun kalkınması için yapılabilecek her şeyi yapmıştı. Öyküsünün yarattığı heyecan ve yol göstericilik bu yüzden kuşaklar boyunca sürüp gidecektir.
Böyle bir yapıta karşı yansız ve sessiz durmak olanaksız. Dahası, bu kitapta şiirsel söyleme çok uyan bir yaşam öyküsü kadar, metne güçlü bir sanatsal tat katan yazarın hakkını da gözden ırak tutamayız.
HALET ABLA DESTANI, Cumhuriyetin üçüncü kuşağından yetişen ve tam bir Cumhuriyet aydını olan bir Valinin çabası ve şiirsel söylem yetkinliğiyle yarattığı bir eser. Bu haliyle, o özverili kahramanın kendisi kadar yazarın da katkısı insanı etkiliyor.
İsa Küçük, başarılı bürokratik kariyerinin yanında, şairliğini de sürdüren gönül insanı. Alçakgönüllü, yaratıcı ve titiz, çok yönlü bir insan. Son yıllarda prototipi büsbütün değişmiş olan Vali profiline pek uymadığını vurgulamalıyım. Bunu söylemeye kendimi yetkili sayıyorum: Yıllar öncesinde görev aldığım İçişleri Bakanlığında 11 yıllık sürem, atamalar bölümü ağırlıklı olmak üzere özlük işlerinde geçmişti. İsa Küçük, devletin illerdeki temsilciliğini yürütme ve vatandaşın yaşamsal sorunlarını çözme çabasını ilke edinmiş bir üst düzey kamu görevlisi. İçsel dünyasının zenginliği bu zorlu görevle yetinmediği için, yaşamının her katmanına şiiri eklemiş. O partizan valilerden değil. Halkın gönlüne girmeyi, ona hizmet etmeyi en etkili tatmin aracı sayan yapıda. İktidarların koltuğu altına girerek güçlülerin yandaşı olmayı yeğleyen Valilerle ilgisi yok.
“Halet Abla” kimliği ise; dünyaca ünlü Hititoloji uzmanlığını, İstanbul Üniversitesi Prehistorya bölümünün kurucusu olma sanını ve 60 yıl boyunca Karatepe-Aslantaş kazılarında çalışan, ülkemizde, kazı yerinde ilk açık hava müzesini kuran ve çevre insanlarına kalkınma yöntemleri, kültür kurumları yoluyla Cumhuriyet ışığını saçan Profesör Dr. Halet Çambel adının özel yaşamını, toplumcu çabalarını ve, bununla koşut olarak Türkiye’deki değişimi, kapsıyor.
Destan sekiz bölüm olarak düzenlenmiş. Bu bölümler tarihsel olaylara bağlanarak oluşmakla birlikte, her birinde o süre içinde Halet Çambel’in özel yaşamındaki değişimleri, mesleki alandaki aşamaları ve Cumhuriyet Türkiyesinin değişim skalasını oluşturan tarihsel olayları da içeriyor.
Halet, bir sadrazam torunu. Babası Berlin’de görev yapan bir askeri diplomat. Ailenin henüz iki kız çocuğu var. Anne, aydın, ilerici bir kadın.
Remziye hanım, bu feminist spartakist / Dört dil bilir /Rosa Luxsemburg hayranı / ……./ “Muhatap alıp” Mustafa Kemal’i / Kadın hakları ve özgürleşmeyi tartışır. / (sayfa 29 )
Birinci Dünya savaşı sürmektedir. Baba cephededir. 27 Ağustos 1916da, Berlin’de, Albay Hasan Cemil beyle Remziye hanımın bir kızları daha olur.
Baba, çok önceden doğacak yavrunun adını belirlemiştir.
Halet, Bağdat’da Hasan Cemil beyin arkadaşı / Yakışıklı zabit / iyi at biner, kılıç kullanır ………./ Halet Bağdat cephesinde yaralanır / Düşürmez bayrağı yere / Teslim olmaz / Canını verir bayrağı vermez kimselere / Hasan Cemil Bey haberi alır almaz karar vermiş / Adı yaşatılacak (sayfa 30 )
Üçüncü gün / Öğleye doğru / Hasan Cemil beyden / Telgraf haberi / “Mesudum / Halet, ömrün uzun olsun/ Halet, bahtın açık olsun…/ Halet, bal peteğim “ (sayfa 28 )
Erkek adı taşıyan ve olağanüstü nitelikleri bulunan o insanı yıllar sonra, Osmaniye Valisi İsa Küçük tanıyacak ve bu hazine değerindeki insanın alçakgönüllü yüceliği onu çok etkileyecektir. Karatepe-Aslantaş’daki basit ve yalın yaşamı tereddütsüz kabullenen; Cumhuriyetin ilk kuşak bilim insanlarından biri olan bu özgün kadının yaratıcılığını, dirençli karakterini, sorumluluk ve görev bilincini, sosyal önderlik yeteneğini, tükenmez çalışkanlığını ‘HALET ABLA DESTANI’ nda dile getirecektir.
Bir tarif vermek gerekirse, destanın; dil, şiir, tarih ve mitoloji karışımı ilk sözel sanat ürünü olduğunu söyleyebiliriz. Sanatsal uğraşla gerçekleşen yapıtları etiketlemenin doğruluğu, yanlışlığı tartışılabilir. Öte yandan türlere ayırmanın zaman ile, gelişmişlik düzeyi ile biyolojik bağlarının olduğunu söylemek mümkün. İlk destanların kuşaktan kuşağa aktarılmasının ezberleme yoluyla gerçekleştiği zamanından beri, insanüstü karakterler, doğaüstü olaylar, tanıklık üstü anlatım, özgünlük ve özgürlük taşıyan bir türdür bu metinler.
Batıda, ortamla birlikte, birey ve insanlık hallerini de içeren ve uzun süreleri kapsayan olayları dile getiren destanlar, bilinç ve birikimleri kuşaklararası aktarma işlevini sürdürme işlevi taşırlar. Niceleri Operalara, Orotaryo’lara kaynaklık etmiştir. Destanların asıl etkili olduğu çağ, çok uzakta kalsa bile onların özü genel olarak değişmemiştir. Bizde destan türü; kapsamı ve çerçevesi ile başlardaki etkileme gücünden giderek uzaklaşmış, hem konu ve söylem olarak, hem da kavramsal olarak cılız birer koşuğa dönüşmüştür.
Çocukluğumda pazar yerlerinde, mahpushane veya okul kapılarında, küçük yerleşim yerlerinin çarşılarında satılan destanlar, estetik değer taşımayan, etki yaratmayan harcı âlem basılı kağıtlardı. Var olduğu sırada beni çok etkilemiş olan Tuna ırmağı üzerindeki Adakale’ye dair bulduğum destan, adıyla beni çok etkilemişti: “Adakale Sözüm Çoktur… “ Bir ara Avusturya işgalinde kalan Adakale’nin geri alınmasının sözüm ona anlatımıydı. Dörtlükler sıradan ve tarihsel gerçeklikten uzaktı. Ortada destanlık bir olay da yoktu. O benim için son oldu. Bir daha destanları merak etmez oldum.
Sözünü ettiğimiz HALET ABLA DESTANI’nda kahramanımızın çok yönlülüğünü gösteren bölüm çok etkileyici. Sürpriz bir yaşam gerçeği. Şöyle :Hitler Nasyonal Sosyalizmin gücünü dünyaya kanıtlamak için, çok başarılı bir organizasyonla 1936 Berlin Olimpiyatlarını düzenler: Ülkemizi orada temsil eden iki flöre yarışmacısı vardır:
“ Yirmi yıl sonra döndü doğduğu şehre / Halet / Elinde flöre kılıcı / Göğsünde Cumhuriyet bayrağı Türkiyenin / Olimpiyat meşalesi altında / Işıdı, ışıdı, ışıdı /Atatürk bahçesinden gelen bu Türk kızı / Kabul etmedi Hitler’la tanıştırılmayı/
Kısa boylu tombul / Kırmızı topuklu iskarpinleriyle Berlin ayaklanmasında / Kurşunlar yağarken / Spartakist meydanlarına koşan / Onlarla coşup taşan / Annesinin / On yıl önce söylediği / “ Hitler dünyayı mahvedecek / Dünyayı yıkacak” sözü / Aklında ( sayfa:46-47 )
Çok sevdiği eşi; aydın, şair, “siyasi” ve barışcı . Yıllarca mahpus yatmış, hiçbir akademik eğitim görmemesine karşın, dünyanın en prestijli ödüllerinden birisi olan Ağa Han Mimarlık Ödülünü kazanmış olan Nail Çakırhan.
Aile, Halet’in âşık olduğu adamla evlenme planından huzursuz olur. Anne için sorun yoktur ama konunun aile içinde önemli bir tartışmaya sebep olduğu anlaşılıyor: Yazar, açıklama notunda, Halet Çambel’in, destanda yazıldığı şekliyle konunun, gerçeğinden daha güzel anlatıldığını söylediğini belirtiyor. Savaş, yokluk ve faşizmin azgın bir at gibi kükrediği, ülkeyi, ülkeleri titrettiği yıllarda bir “siyasi” ile parlak geleceğini “tehlikeye atmak…” O sırada :
Nefesini tutmuş İstanbul / sessiz ve kıpırtısız beklemekte / Ekmek yok / Tuz yok /
Şeker yok / İş yok / Sevgi…
Sevgi var / Yüreklere sığmayacak kadar / Savaşı boğacak kadar / Sevgi var (sayfa 57)
“Kafamda ışıklı bir dünya var” Dedi Nail / “O dünya ikimize de yeter” Dedi Halet ( sayfa : 62
20 yıl önce tarihin ilk destanının kahramanı Gılgameş yerine, ona karşı bir kahraman oluşturmuş, o destanı yeniden yorumlayarak bir kadın karakteri yaratmıştım.
Bugün, bir kadının yaşanmışlıklara dayalı destanının yine ülkemizde yazılmış olması insana mutluluk veriyor. Aksamaksızın akıp giden, metnin sarkmasına ya da eksik kalmasına yol açmadan yazılmış, ilk gerçek destan, İsa Küçük’ün kaleminden çıkmış. Yani bir erkeğin kaleminden. Kim demiş, erkek duyarlılığı kadın duyarlılığının yanında zayıf kalır diye. ( Aslında bunu ben demiştim. Hiçbir erkeğin kadın için destan yazmayacağını da eklemiştim. ( A.K)
Biçimsel yönden baktığımızda bu yapıtın, iki ayrı koldan yürüyen, zaman zaman birbiriyle çakışan toplumsal olaylarla, bireysel yaşam aşamalarını üst üste bindirmek yöntemiyle kurgulandığını görüyoruz. Bu kolayca uygulanacak bir yazım biçimi değil. Ustalık istiyor. İlgi çekici olması için, olabilecek en anlamlı örtüşmeyi sağlama zorunluluğu var. Daha somutlaştırırsak, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan, doksan yıl sonrasına kadar süren uzun olaylar zinciriyle, tüm bu olaylara tanıklık eden, zaman zaman öncülük hırkasını üstüne geçirip yerel kalkınma için ter akıtan olağanüstü bir kadının yaşam öyküsü.
İsa Küçük, eserini, sanatsal yapısı yönünden üç ayaklı bir form üstüne inşa etmiş: Bunlar; şiirsellik, gerçeklik ve devrimcilik gibi, kotarılması yoğun birikim gerektiren ayaklar. Sağlam …
Bu eser, destanın çok ve gereksiz sözü kaldırmadığını bilen bir has yazarın uzun emeğinin ürünü. Okur bu yapıtta neyi önemsiyorsa onu bulacaktır kanısındayım. Güçlü bir kadın tanımak istiyorsanız onu, taşrada yaşayan bir aydının gücünü tanımak istiyorsanız onun yerel yaşama uyum ve fayda sağlamasını, ya da ülkenin 20.yüzyıldaki serencamının panaromik görüntüsünü…
Kanımca bir başucu kitabı bu…
AYLA KUTLU
————————————————-
*HALET ABLA DESTANI, İsa Küçük
Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 252 sayfa