PREMATÜRE BEBEKLER,   DOKTORLARIYLA BULUŞTU

 

130220172 (2)Prematüre dünyaya gelen bebekleri bir süre için annelerinden emanet aldıklarını ve sağlıklı bir şekilde geri vermekle yükümlü olduklarını söyleyen Acıbadem Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Neonatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Atalay Demirel, “Burada gördüğüm tüm bebekler ve aileleri ile ayrı ayrı büyük zaferler kazandık. Çabamız, onları sağlıklı ve uzun bir ömre hazırlamak” dedi.

 Onlar, dünyayı selamlamak için daha fazla beklemek istemeyen aceleci bebekler… İşte bu savaşçı miniklerin zaferini kutlamak için Acıbadem Kadıköy Hastanesi’nde Dünya Prematüre Günü’ne özel anlamlı bir etkinlik düzenlendi. Hastanenin yeniden hayata kazandırdığı yaklaşık 20 prematüre bebek, aileleri ve doktorlar bir araya geldi. Onların yaşam mücadelesinin ilk tanıklarından biri olan Acıbadem Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Neonatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Atalay Demirel, “Prematüre dünyaya gelen bebekleri bir süre için annelerinden emanet alıyoruz ve sağlıklı bir şekilde onlara geri vermek için çalışıyoruz” dedi.

   Dünya Prematüre Günü kapsamında Acıbadem Kadıköy Hastanesi’nde anlamlı bir kutlama etkinliği düzenlendi. Prematüre olarak dünyaya gelen bebekler, aileleri ve doktorların bir araya geldiği etkinliğin açılış konuşmasını Acıbadem Kadıköy Hastanesi Başhekimi ve Çocuk Cerrahisi Uzmanı Dr. Mustafa Candan yaptı. 40 yıllık meslek hayatında kendisini doğum kadar şaşırtan başka bir şey olmadığını belirten Dr. Candan, “Doğum mucizevi bir süreç. Özellikle prematüre bebeklerin gelişimini tamamlama ve hayata tutunma kabiliyeti inanılmaz! Onların daha dünyayı tanımadan gösterebildiği bu azmi görünce, Newton gibi dünyayı değiştiren çok önemli insanların prematüre doğduğunu bilmek bizi şaşırtmıyor” dedi. Etkinlikte, Acıbadem Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Neonatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Atalay Demirel prematüre bebek bakımının önemiyle ilgili önemli bilgiler verirken, Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. Emel Bellibaş erken doğan bebeklerin ruhsal gelişimini anlattı…

“TÜRKİYE YENİ DOĞAN YOĞUN BAKIMINDA DÜNYA STANDARTLARINDA”

Prematüre dünyaya gelen bebekleri bir süre için annelerinden emanet aldıklarını ve sağlıklı bir şekilde geri vermekle yükümlü olduklarını söyleyen Acıbadem Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Neonatoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Atalay Demirel, “Burada gördüğüm tüm bebekler ve aileleri ile ayrı ayrı büyük zaferler kazandık. Çabamız, onları sağlıklı ve uzun bir ömre hazırlamak” dedi.

Dünya genelindeki prematüre doğum sayısının azımsanmayacak oranda olduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Demirel, “Nüfus sayısı artarken prematüre doğum oranı da aynı oranda artıyor ve tüm dünyada ortalama 10 bebekten 1’i prematüre doğuyor. Bu nedenle prematüre bebeklerle ilgili bilgilendirme ve farkındalık çalışmaları da her geçen yıl önem kazanıyor. Ülkemizde de yılda 130 bin bebek erken doğuyor. Biz de bu nedenle dünyada uzun yıllardır kutlanan, Türkiye’de ise 7-8 yıldır 17 Kasım Dünya Prematüre Günü farklı etkinlikleri hayata geçirilerek dikkat çekilmeye çalışıyor” dedi. Türkiye’nin yeni doğan yoğun bakım ünitesi açısından eğitimli sağlık profesyoneli, tıbbi ekipman ve teknoloji açısından genel standartların üzerinde hizmet sunduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Demirel sözlerine şöyle devam etti:

“Yeni doğan yoğun bakım ünitesi ve eğitimli personel sayısı son 15 yılda ülkemizde önemli ölçüde arttı. Bu nedenle sağ olarak doğum oranlarımız Avrupa standartlarına yaklaştı. Üçüncü dünya ülkelerinde bin doğumdan yüzlercesi hayatını kaybederken; Avrupa’da bu oran binde 2, Türkiye’de ise binde 8 seviyelerinde. Yeni doğan yoğun bakımında geldiğimiz noktanın bizi 2050 yılına kadar binde 2 oranına taşıyacağını düşünüyoruz” dedi.

“FİZİKSEL VE RUHSAL OLARAK DAHA FAZLA UYARANA İHTİYAÇ DUYUYORLAR”

Prematüre doğan bebeklerin ruhsal gelişimiyle ilgili önemli bilgiler veren Acıbadem Kadıköy Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Dr. Emel Bellibaş, “Dünyada prematüre bebeklerin rengi mor olarak kabul ediliyor. Bunun nedeni erken doğan bebeklerin doğduklarına kendi başlarına oksijen sağlayamadıkları için özellikle ayaklarının altının mor renkte olması. Onlar dünyaya gözlerini mor bir tenle açıyorlar. Ancak psikolojik olarak mor aynı zamanda ‘kavga’yı temsil ediyor. Bunun, bebeklerin dünyaya geldikleri anda başlayan yaşam kavgasını temsil ettiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle prematüre bebekler, zamanında doğan bebeklere göre hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha fazla uyarana ihtiyaç duyuyor. Daha hareketli oluyorlar, daha yüksek sesle tepki veriyorlar, kolay kolay uyumuyorlar. Onlara her ihtiyaç duyduklarında dokunmak, sıkıca sarılmak gerekiyor” dedi.

Dr. Emel Bellibaş, prematüre bebeklerin yaşaması beklenen fiziksel problemlerin de ruhsal problemleri artırabildiğine dikkat çekerek, “Aileler korkuları nedeniyle onları hayatın ‘spontane akışına’ bırakamıyor. Bu yüzden çocuklar ruhsal olarak daha zayıf hale gelebiliyorlar. Bunu engellemek için erken doğan çocukların yaşıtlarıyla, özellikle kendi gibi erken doğanlarla olabildiğince bir arada olması önemli” diyor.

“BENİM BEBEĞİM NEDEN DAHA MİNİK?”

13 ay önce prematüre olarak dünyaya getirdiği bebeği ile birlikte etkinliğe gelen 30 yaşındaki Melodi Bayar, erken doğum sürecinde annelikle tanışma öyküsünü şöyle anlatıyor:

“Çok kolay bir hamilelik geçiriyordum ve hiçbir sağlık sorunum yoktu. Ancak hamileliğimin 33. haftasının sonunda plasentada meydana gelen bir sorun nedeniyle erken doğum yapmak zorunda kaldım. Eşim kaptan olduğu için ve henüz doğumu beklemediğimiz için gemideydi ve ben tüm süreci tek başıma atlattım. Oğlum Pars, prematüre olarak 2 kilo 200 gram ve 43 cm. olarak dünyaya geldi. Tam 14 gün boyunca onu uzaktan görmek zorunda kaldım. İlk çocuğum olduğu için tecrübesizdim, bebeğimin hayatı için çok endişeliydim, eşim yanımda yoktu… Ancak Pars’ı her gördüğümde onun mücadelesine destek olmam gerektiğini biliyordum. Şükürler olsun ki, hikayemiz güzel devam etti ve eşim 19’uncu gün aramıza katıldığında Pars’ın da benim de sağlık durumumuz çok daha iyiydi. Sorunlar kısa sürede atlatıldı ve 6’ıncı aydan sonra akranları ile aynı kilo ve boyu yakaladı. Prematüre annelerinin en çok sordukları soru ‘Benim bebeğim neden daha minik?’ oluyor. Ancak doğru bakımla gün ve gün sağlığına nasıl kavuştuğunu gördüm” dedi.

“ONU ZAMAN KISITLAMASI OLMADAN KUCAĞIMA ALMAK İÇİN 23 GÜN BEKLEDİM”

33 haftalıkken kızını 1 kilo 840 gram olarak dünyaya getiren bir diğer anne Tuğba Canaslan Sertkaya… Onu ilk kez gördüğünde ne kadar ufak olduğuna inanamamış. Tüm hamileliği boyunca ortaya çıkan sağlık sorunlarından hiçbiri, bebeğinin hayati riski kadar endişelendirmemiş onu. Tuğba Canaslan Sertkaya evladını zaman kollamak zorunda kalmadan kucağına alabildiği 23. güne kadar yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

“Doğumdan bir süre sonra aralıklarla kızımı görebildim ancak ilk kez doya doya 23. gün sarılabildim ona. İnsan bebeğiyle ilgili bir kere kaybetme korkusu yaşadığında bu korkuyu kısa sürede üzerinden atabilmesi mümkün değil. Ama bebeğimin her geçen gün normal zamanda doğan bebeklerle aynı seviyeye geldiğini görebiliyorum. Şimdi 4,5 aylık ve 7 kilo oldu bile…”

“BU SAVAŞI O KAZANDI, BİZ SADECE ZAFERİNİ İZLEDİK”

Gülcan ve Turgay Ersizer; bundan 8 sene önce hayatlarını birleştirdiklerinde çocuk sahibi olmanın onlar için çok riskli olduğunu biliyorlardı. Ancak bebek sahibi olma hayalleri bu riskin önüne geçti ve Gülcan Ersizer 32 yaşında kendi isteğiyle hamile kaldı. Doktorların birçoğu bu kararını yanlış bulsa da o, anne olma özlemine dayanamadı. Gülcan Ersizer; birden fazla cesaret öyküsüyle dolu annelik serüvenini şöyle anlatıyor:

“Gebeliğinin riskli geçmesi beklenen bir hastaydım. Doktorlar fizyolojik olarak doğuma uygun olmadığımı ve böyle bir karar almamın benim için adeta intihar olacağını söylediler. Ama ben 32 yaşımda kendi isteğim ile hamile kaldım. Hamileliğimi öğrendiğimde çok tuhaf hisler içindeydim, aslında endişeliydim. Kendim ile ilgili tüm risklere hazırlıklıydım ama bebeğim ile ilgili kötü senaryolardan korkuyordum.

Bu zorlu yolda benim gibi gözü kara olan bir riskli gebelik uzmanına ihtiyacım vardı. Hamilelik öncesi çok araştırdığımdan, Prof. Dr. Melih Atahan Güven ile bu yolda ilerleyebileceğimizi düşündüm çünkü doktorum hem tüm riskleri önceden görebilmeli hem de beni tedirgin etmemeliydi. Hamileliğim gün geçtikçe zorlaştı, artık bedenimdeki küçük canlıya yer kalmamıştı. Nefes alamıyor, yemek yiyemiyordum, solunum cihazına bağlanarak hamileliğimi ilerletiyorduk. Hastaneye oksijen tüpüyle gidip geliyorduk. Tüm zorluklara rağmen doktorumla ortak karar alarak gebelikte 31. haftaya kadar geldik ve 31. haftada Toprak’ı 1 kilo 560 gram ve 49 cm. olarak dünyaya getirdim. Boyu ve kilosu beklenenden daha iyiydi ancak onun da solunum sıkıntısı olduğundan hemen kuvöze alınması gerekiyordu. 27 Haziran’da doğum yapmıştım, hastanede 2 gün kalıp üçüncü gün çıkacaktım ama çıkacağımız gün benim oksijenim 30’a kadar düştü ve burun kanamasıyla fenalaştım, tesadüfen aynı anda bebeğimin de oksijen değeri düşmüş. Doktorlar onun kötü olduğu anları bize yansıtmamaya çalıştılar ancak sonradan öğrendik ki oldukça kötü anlar yaşamış.

Onu ilk kez 15 Temmuz darbe günü kucağıma alabildim, 19 gün geçmişti… Onu her gün görüyordum ancak ona dokunmak bambaşka bir duyguydu. Sonunda maşallah dedirtecek şekilde 41. gün hastaneden taburcu olduk. Doğum sonrasında 2 ay oksijen makinesine bağlı yaşadım ve bu sırada lohusalık depresyonu geçirdim, kekemelik sorunu yaşadım ve bir süre konuşamadım ancak psikiyatr tedavisi ile çok şükür o sorunu da atlattım. Şu an Toprak da ben de iyiyiz. Sadece benim nefes problemlerim devam ediyor ama oğlumun sağlığı yerinde olduğu sürece bunu da atlatacağımıza inanıyorum.”

HASAN KILIÇ