Güvercin’den Hayvanları Koruma Günü Mesajı

Tarım ve Orman Bakanlığı 7. Bölge Müdürlüğü Osmaniye Şube Müdürlüğü tarafından Hayvanları Koruma Günü dolayısıyla açıklama yapıldı. Şube Müdürü Fatih Güvercin yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Türklerin Orta Asya’da eski çağlardan beri çevre, doğa ve hayvanlarla ilişkileri bugünün ölçütlerine göre bile çok ileride olduğu görülmektedir. Türkler hepinizin bildiği gibi 12 hayvanlı takvimi kullandılar. Hayvanların bir kısmının ehlileşmesini sağladılar. Özellikle at,Türkler’de özel bir yer işgal etmiştir. Kaşgarlı Mahmut “At Türk’ün kanadıdır” demiştir. Eski Türkler’de atın sahibi savaşta öldüyse atı hiçbir zaman feda edilmez, sadece kuyruğundan bir kısım keserek kesilen kuyruğu mezara koyarlardı. Ayrıca atlar öldüğünde genellikle mezarlara gömmüşlerdir. Ciddi sayıda at mezarları ve mezar başlıkları Orta Asya’da bulunuyor. Türkler İslam’la tanıştığında ve yakın tarihe doğru gelindiğinde, hem vakıflar yoluyla hem de kişisel olarak hayvanlara olan yaklaşımın çok medeni olduğunu görüyoruz. Osmanlıda hepimizin bildiği gibi hayvanlarla olan irtibat ve anlayış daha kurumsallaşmıştır. Kedi hastanesinden, Leyleklerin kırılan ayaklarının tedavisinin yapıldığı kliniklere, kuşlarla ilgili yapılanlar ve diğer hayvanlara olan yaklaşımlara bakıldığında; yüksek bir medeniyetten ve anlayıştan bahsedebiliriz. Avrupalı gezginlerin yazdıkları seyahatnamelerde Türklerin kuşlara, sokak kedilerine, köpeklerine, yük hayvanlarına besledikleri sevgi; onların bakımları için kurdukları vakıf ve tedavi merkezleri, hayvanları korumaya yönelik çıkarttıkları kanunlar sıklıkla yer almaktadır. Aynı dönemde Avrupa ülkelerinde hiçbir hayvan hakları kanunu olmadığını, hatta 16. yy’da Paris’te her yıl yaz ayının belli bir gününde tüm sokak kedilerinin çuvallara doldurulup yakıldığını ve halkın bugünü eğlencelerle bir festival havasında kutladığı bilinmektedir. 1587 yılında 3. Murat yük hayvanlarına taşıyabileceklerinden daha fazla yük yüklenmesini bir fermanla yasaklamıştır. Daha sonraki yıllarda bu hayvanların Cuma günleri çalıştırılmayıp dinlendirilmesi, hatta sahiplerinin dahi binememesi için semerlerine çivi mıhlanması da karara bağlanmıştır. Bu kararlara uymayanlar dönemin zabıtaları tarafından yakalanıp cezalandırılıyorlardı. Kanuni Sultan Süleyman da Süleymaniye Camii’nin yapımında yük taşıyacak hayvanların bakımları, taşıyacakları yüklerin ağırlıkları ile ilgili birçok ferman çıkarmıştır. Osmanlı’da top çeken büyükbaş hayvanlar yaşlanınca kasaplara satılmaz; bilakis ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanırlardı. Zabıtalar şehirde gezer, sahipli hayvanların karınlarını yoklayıp, sahiplerinin onları iyi besleyip beslemediklerini kontrol ederlerdi. Osmanlı’da kuş sevgisinin örneklerini mimaride bile görürüz. Süslü büyük binalarda zarif kuş yuvaları yapılmıştır. İlk kuş evleri Sivas’taki İzzettin Keykavus Şifahanesi’ndedir (13. yy). 15. Yüzyılda Osmanlı mimarisinin etkisiyle yaygınlaşmış, 19. yy’la kadar birçok yapıda kullanılmışlardır. Osmaniye ilimizde, 2010 yılından sonra Zafer camiinin yeniden yapılması sırasında arka sokak duvarına kuş evleri yapılmıştır. Sultan Ahmet Camii’nin imarethanesinde kuşların bakılması ve beslenmesi için özel yerler yapılmıştır. Avrupalı bir yazarın 1800’lü yıllarda kaleme aldığı gözlemlerinde “Bir Türk meskeni inşaa edilirken, güvercinleri ve diğer kuşların susuz kalmamaları için münasip yerlere yalaklar yapmak Türk sivil mimarisinin vazgeçilmez özelliklerindendir” diye yazmıştır. Le Bruyn 1732’de, Dr. Brayner 1836’da kaleme aldıkları gezi notlarında Osmanlı’da kuşların azat edilmesi geleneğine uzun uzun yer vermişlerdir. Göç esnasında hastalanıp, yaralanıp düşen kuşların tedavi edilmeleri için kurulan Göçmen Kuşlar Vakfı; kış aylarında sokaklarda yem bulamayan kuşları beslemek için kurulan Darı Vakfı Osmanlının kuş sevgisinin birer göstergesidir. Osmanlı’da “mancacılık” diye bir meslek vardı. Mancacı; kedi köpek yiyeceği demek olan mancayı satar; dileyen, mancacıdan aldığı yiyecekleri hayvanlara verir, dileyen parasını verir mancacı onların yerine sokak hayvanlarını düzenli olarak beslerdi. Bir devletin üst yönetimi hayvan haklarına saygı gösteriyorsa bunun en büyük nedeni o devletin halkının da aynı görüşte olmasıdır. Türklerde bu sevgi Orta Asya bozkırlarından günümüze kadar gelen insanla hayvanın birlikte yaşamasından kaynaklanmaktadır. Yani, İslâmiyet öncesinden beri hayvan sevgisi Türklerde vardır. Osmanlı toplumunda yaşayan insanlar yakın zamana kadar insan-hayvan arasındaki dostane ilişkiyi en güzel bir biçimde sürdüre gelmiştir. Yazılı ve yazısız bir sürü hayvan hakları yürürlükte kalmıştır. Hayvanın da bir can taşıdığı ve onların da canlarının kutsal olduğu, eski Türklerden günümüze kadar kabul görmüştür. Aynı durum tabiatla iç içe yaşayan insanlar ve topluluklar tarafından kabul edilmiştir. Daha Avrupa, hayvan haklarının ne olduğunu bilmediği tarihlerde, bizim atalarımız yurdun çeşitli yerlerinde hayvan hastaneleri kuruyor, hayvanlara vakfiyelerde para ayırıyorlardı. Osmanlı’nın hayvanlara gösterdiği insanlık dersi günümüzde çağdaş Batı dünyasında “Hayvan Hakları” adı altında yasalaştırması ve AB sürecinde bu yasaların TBMM’de de kabul edilmesi için uyarılarda bulunması, Ülkemiz de 2004 yılında 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu yürürlüğe koymuştur. Sonuç itibariyle, sokak hayvanları konusunda büyük sorunlar yaşamaya devam eden AB ülkelerinin koyduğu yasaları örnekler alma yerine ecdadımızı örnek almak daha mantıklıdır. Bugün ise hayvanlarla ilgili çalışmaları; Orman ve Su İşleri Bakanlığımız en iyi şekilde yürütmektedir. Hayvanların Korunması Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren birçok il ve ilçede hayvanların refahı için geçici hayvan barınaklarının yapımı sağlanmış, sokak hayvanları için mama ve su kabı dağıtımları gerçekleştirilmiş, yurdun çeşitli yerlerinde leylekler için yuvalar yapılmış, ekstrem kış şartlarında ise yaban hayvanlarının yemlenerek desteklemeleri devam etmektedir. Vatandaşlarımızdan, sadece 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’nde hayvan haklarını gözetmelerini değil, çevrelerine baktıklarında sahipsiz birçok hayvanın olduğunu görerek, her gün onlara gerekli şefkat ve sevgiyi göstermelerini istiyoruz.” Mehmet ÇETİL